Editörlerimizden Gültekin Tezcan, NBA'de haftanın öne çıkan olaylarını, takımlarını değerlendiriyor. Yazı için;
Seyir Defteri
2011-2012 sezonuna yapılan hızlı giriş, yetişilmesi zor olan tatlı bir karmaşanın ortasına bırakmış durumda bizleri. Çok daha fazla maç, back to back to back’ler, çok daha fazla haber ve maalesef çok daha fazla sakatlık. Hal böyleyken gelin seyir defterinde bu haftanın öne çıkan olaylarına, takımlarına değinmeye çalışalım.
1)MANU GİNOBILI ve ZACH RANDOLPH’UN SAKATLIKLARI: İki oyuncunun da takımları için ne kadar önemli isimler olduklarını söylemeye gerek yok. Ginobili’den başlarsak; lige müthiş bir giriş yapmıştı Arjantinli. Duncan’ın iyiden iyiye ezikleşmeye başlayan oyunu ve Parker’ın da durağanlığında, 17.4 sayı ortalamasıyla takımının skor yükünü üstlenmiş ve özellikle attığı üçlüklerle (%51) rakip savunmaları açmada başrolü oynamıştı. Ancak şimdiki can sıkıcı durum, böyle yüzdeli şut attığı sol elinde, kırık tespit edilmiş olması. Üstelik öyle bir pozisyonda oldu ki; Ginobili’nin her zaman yaptığı iş olan, rakibin topuna çabuk bir el müdahalesi bir kez daha devreye girmişti ki, bu kez ters bir etki sonucu eli kırıldı. Manu’nun yaklaşık 2 ay takımından ayrı kalacağı açıklanmıştı ki, Spurs yönetimi hemen devreye girerek D-League’den Gary Neal’ı geri çağırdı. Geçen sezon Spurs’ü takip edenler Neal’ın çok iyi işler yaptığını hatırlayacaklardır. Neal de gelir gelmez kaldığı yerden devam etti zaten. Son Dallas maçında ilk beş çıkarak 4/7 üçlük attı. Ginobili’nin yokluğu elbette istenmeyen bir durum ancak Spurs’ün sisteminin kim oynarsa oynasın takır takır işlemeye devam etmesi, en azından bundan hiçbir zaman ödün vermemeleri, kötü durumlarda dahi verim almalarını sağlıyor.
Memphis açısından durum Spurs kadar parlak değil açıkçası. Hazırlık döneminde Randolph’u yedekleyen Darrell Arthur’un sakatlığından ötürü sezonu kapatması zaten moralleri bozmuşken, bu kez esas oğlan 2 ay, belki de daha fazla takımdan uzak kalacak. Randolph, özellikle geçen yıl Memphis’in müthiş başarılarla geçen sezonunda muazzam işler yapmış, sorunlu yaftası yemiş oyuncu olmaktan çıkıp, allstarlık mertebesine erişmiş bir yıldıza dönüşmüştü. Randolph gerek pota altı bitiriciliği gerek dış şutları gerekse de ribaund gücüyle Memphis’te fark yaratan isimdi. Sakatlığında Dante Cunningham’a kalmış durumdalar. Gerçi yönetim New Orleans ve Philadelphia’nın içinde bulunduğu bir takasa girerek Marreese Speights’i aldı ancak onun da vereceği katkı fark yaratmayacaktır. Randolph bu takımın MVP’sidir ve bir takım için MVP olmak; o oyuncuyu çıkardıktan sonra takımın geldiği durum, yarattığı sıkıntıyla açıklanabilir. Nowitzki Dallas için, Durant Oklahoma için, Howard Orlando için böyledir. Randolph da bu takım için öyle. Onun sakatlığını kapsayan 2 ay ya da daha fazla bir süreç, bu kısa sezonda normalden çok daha fazla etkileyecektir Memphis’i.
2)RICKY RUBIO: Amiyane tabirle ‘’eşekten inip ata binme’’ durumu olarak özetlenebilir Rubio’nun şu anki hali. Avrupa Basketbol’unun sertliğe dayalı basketbolundan, NBA’in hıza ve daha çok serbestliğe izin veren oyun yapısına adım atan Rubio, inanılmaz keyif alarak bu oyunu oynuyor ve bu keyiften izleyenler de payına düşeni alıyor. Oynamaktan keyif almak ve NBA basketbolunun oyun karakterine uyması müthiş bir Rubio izlettirdi bizlere şu ana kadar. Avrupa’da şutu hiçbir zaman istikrar bulamamış Rubio şu ana kadar 6/12 üçlük atmış durumda ve saha içi isabeti %52. Geçen hafta oynanan Miami maçının ardından, Wade onu ‘’yeni Nash’’ olarak nitelendirdi. Hele Dallas maçında Nowitzki’nin bacaklarının arasından yaptığı bir asist var ki, tüm basketbolseverler tarafından görülmeli. İpler elinde olduğunda neler yapacağını gözümüze gözümüze sokuyor. Rubio’nun durumunu bize çok daha iyi açıklayan bir olayı, aslında geçen sene Dünya Basketbol Şampiyonası’nda Derrick Rose’da görmüştük. Rose, NBA’de penetreleriyle, açık alan basketbolunun fırsatlarını kullanarak bir MVP’ye dönüşmüşken, Avrupa mantalitesi onu frenlemiş ve Rose o delici özelliğini hiçbir zaman kullanamamıştı. Çünkü Avrupa basketbolu hızıyla nam salmış isimlere o kadar rahat olmayı asla izin vermiyordu. Rubio da NBA’de bu serbestliğin tadını sonuna kadar çıkarıyor ve bunda da en büyük pay Minnesota sisteminin buna çok uygun olması. Genç isimleriyle, hızlı oynamaya gayret eden, çabuk hücum kullanan bir Minnesota, Rubio’nun ekmeğine yağ sürmüş vaziyette. Rubio bu açıdan da çok şanslı. Eğer yarı saha basketbolunu benimseyen bir takımda yer alsaydı, şu 7 maçlık dilimde yaptıklarını yapamaz, ismi şimdiden allstar için konuşulmazdı.
3)DeMARCUS COUSINS: Bu eleman 2010 NBA draftına giren uzunlar içinde en büyük potansiyele sahip olanıydı. Ancak öyle sorunlu bir karaktere sahipti ki, onun bu potansiyeline karşın takımlar, cesur davranamadı ve 5. sıraya kadar düştü. Onun, her zaman oyunundan daha çok konuşulan, saha dışı olayları ve olumsuz karakteri daha 2. senesinden Sacramento’da sorunlara neden oldu. Geçtiğimiz hafta, takımın oyun kurucusu Tyreke Evans ile birlikte, koç Westphal’un hücumunu eleştirmişti. Westphal, 1 Ocak günü oyanan New Orleans maçından önce onu kadrodan çıkarınca, ipler tam anlamıyla koptu. Her ne kadar sonradan menajeri tarafından yalanlanmış olsa da, Cousins takas olmak istediğini belirtti. Bu istek yönetim tarafından kabul edilmediği gibi, sezona çok kötü giren Kings’te koç Westphal’un görevine son verildi. Takımın genel menajeri Geoff Petrie, daha Cousins olayı patlak verdiği gün, onu takımdan göndermeyeceklerini gerekirse koçu yollayacaklarını açıklamıştı. Westphal’un gidişinin ardından oynanan ilk maç olan Milwaukee maçında ilk beş çıktı ve 19 sayı-15 ribaund yaptı. Bu olay bana biraz geçen yılki Deron-Sloan olayını hatırlattı. Utah yönetimi, yıldızının arkasında durup, Sloan’ın görevi bırakmasına ses çıkarmamış, ancak daha sonra Williams takasla New Jersey’nin yolunu tutmuştu. Westphal gönderildi ve şimdilik her şey biraz daha berraklaştı gibi. Ancak Cousins’ın güven vermez yapısı, her an her takıma sorun çıkaracak nitelikte. New Jersey, Cousins’ı takas etmek istediğini açıkladı hafta içinde. Tamam Nets’te uzun sorunu gerçekten var ama onların zaten kaotik olan durumu, Cousins ile daha felaket olabilir. Bizden söylemesi.
KISA…KISA…
-New York’ta işler hiç yolunda gitmiyor. Sacramento maçının 114-92 kazanılmasının ardından, Amare’nin yokluğunun hücumu olumlu etkilediği gibi saçma sapan sözler piyasaya sürüldü, üstelik D’Antoni’de bunu destekleyen açıklamalar yaptı. Bunun böyle olmadığı, çok değil 1 maç sonra, yine Amare’nin sakatlığı dolayısıyla oynamadığı maçta, Toronto karşılaşmasına görüldü. Maç 90-85 kaybedildi. Sorun tek bir oyuncuda değil, sistemin kendisinde.
-Washington an itibariyle 0-7’lik bir dereceye sahip. Orada bir şey oynanıyor ancak adı basketbol falan değil. Takımdaki düzensizliği anlatan kısa bir örnek: Milwaukee maçından önce inactive listede bulunan Roger Mason koç Flip Saunders tarafından sahaya sürüldü, üstelik basket bile attı. Durum anlaşılınca oyundan çıkarıldı tabi.
-Kobe Bryant, onca sakatlık sorununa, ağrıkesicilere rağmen, bana mısın demiyor. Houston’a 37, Portland’a 30, Golden State’e 39 sayı attı. Arada bir tane kötü Denver maçı oynadı ancak o maçta da kariyerinin 28000. sayısını attı. NBA tarihinin 6. en skorer ismi. Önünde ise Shaq var.
-Enes Kanter, Al Jefferson son yılların en müthiş başlangıcını yaptığından dolayı yeterli dakikayı alamıyor. Jefferson 18.7 sayı-8.5 ribaund ortalamasına sahip. Son maçlarda takımı sırtlayan isim. Enes ise maç başına 14 dakika süre bulup 4 sayı-5 ribaund yapıyor.
-Dallas’taki doymuşluk hissi sezona berbat başlamalarına neden oldu. Birilerinin Lamar Odom’a sezonun başladığını söylemesi gerekiyor. Ununu eleyip eleğini asmış bir takım görüntüsünde Dallas ve bu sezon böyle geçecek gibi görünüyor. Çünkü yönetim 2012 yazını bekliyor.
Haftaya görüşmek üzere…
GÜLTEKİN TEZCAN
Yazarın Diğer Yazıları: