6
« : 22 Eylül 2007, 09:09:23 »
Uzun soluklu ve yorucu bir o kadar da heyecan dolu bir off-season sürecini geride bıraktıktan sonra karşınızdayım. Daha önce de iyimser yaklaşırdım böyle yazılarda ancak bu daha da iyimser olacaktır. Ki yapılan hamleleri görünce iyimser olmaması için hiçbir neden olmadığını anlayabiliyoruz...
Çok değil yaklaşık 3 veya 4 ay oldu play-off serilerinde Utah'a boyun eğişimizin ardından. Ancak o süreç itibariyle her şey adeta ışık hızı ile gerçekleşmeye başladı ve yerini aydınlık bir off-season dönemine bıraktı. Yaklaşık 10 yıldır elle tutulur bir play-off başarımız ve performansımız mevcut değil ancak bu 10 yılı yıkabilecek bir seneye girmemiz içten bile değil.
JVG Tahtından İndi
İlk olarak koç değişikliği ile konuyu açmak istiyorum izninizle. Biliyoruz ki, uzunca bir süredir hatta net olarak 2003 yılının Haziran ayından beri Jeff Van Gundy başımızda yer alan isimdi. Acısıyla tatlısıyla bayağı bir anımız oldu kendisiyle. Geldiği dönem itibariyle savunma anlayışı gittikçe oturmaya başlarken, karşı takıma en az sayı attıran takımlar arasına giriyorduk ve bu da savunma başarısının istatistiksel anlamda meyvesiydi nitekim. Geldiği dönemler zor geçse de 2004'te Francis&Yao&Mobley triosu ile play-off yaptık ancak Lakers hezimetine boyun eğdik. Ancak Van Gundy pes etmedi e tabi oyuncular da öyle. Jeff Van Gundy, bir sene sonra Tracy&Yao ikilisi ile play-off ilk turuna girmeye hak kazandı, denedi ancak yine olmadı ve ilk turda güçlü Dallas'tan ilk iki maçı almamıza rağmen, seriyi kendilerine teslim ettik. Bunun ardından sakatlık ve zor günler ile geçen boş bir yıl sonrası, yani geride bıraktığımız yıl yukarıda da bahsettiğim gibi Utah Jazz'e elendik. Kısacası Jeff ve kadrosu, yine denedi ve yine yapamadı. Özellikle Jeff, son maçta yaptığı taktiksel hatalar ile inanılmaz dikkat çekti. Artık bu başarısızlıklar birine mal edilecekti belliydi ki bu isim de baş sorumlu olarak Jeff Van Gundy oldu. Kendisine kısa süre içerisinde yol gösterildi.
Morey&Adelman İş Birliği
Koç arayışları fazlası ile hızlanmaya başlarken adımız, Rick Adelman, Billy Donovan ve Larry Brown gibi isimlerle anılmıştı. Ancak elimize ulaşan bilgilerde Rick'in netleştiği hatta anlaşmanın ardından birkaç gün sonrası imza atacağını öğrendik. Ben ve benim gibi birçok Roket, bu kan değişiminden fazlası ile memnun idi. Onca yıldır savunma ağırlıklı oynamış olan Rockets'ın Adelman gibi hızlı tempo parolalı bir koç ile çalışacak olması heyecan vericiydi. Ki hala bu heyecanı yaşamaktayız sezonun açılışını beklerken. Adelman geldiği günden beri birçok işlemde katkıda bulundu, oyuncular ile görüştü, tanıştı, kaynaştı. Daha sonra yönetim ile uyum içerisinde birçok hamle için büyük rol oynadı. Basın toplantılarında ümit verici konuştu. Tracy'nin eski özgürlüğüne kavuşacağını söylemesi bir yana, Yao'nun hızlı sisteme uymasının sorun olmayacağını belirtmesi de heyecanı arttırmaya başladı.
Tabi bunlar olurken, Adelman ile bu işte çok büyük pay sahibi olan Daryl Morey'i de unutmamak şart olsa gerek. Caroll Dawson genel menajerlik görevinden çıktığında yerine gelen Morey, daha ilk günden çalışmalara başlamış ve tonlarca free-agent oyuncu ile bıkmadan, usanmadan görüşmüştü. Ölü sezonu güzel bir takas ile açan Morey, Adelman ile bir olup, takım için en faydalı şeyleri yapmaya başlamıştı. Gün geçtikçe ve ölü sezon süreci devam ettikçe artık Rockets fanları olarak şu soruyu ağzımızdan düşürmedik heralde; "Diğerki hamle ne olacak acaba?" Yani bu cümle dahi gösteriyor ki, yapılan onca hamleye rağmen, takımımızın genel menajerine duyulan güven, hala bizi bekleyen hamlelerin olduğuna ışık tutuyordu. Kısacası bunu anlamamız zor değildi; iyi bir koç ve iyi bir genel menajer, iyi de bir gelecek demekti. Ki buna şüphe yoktu...
Ölü Sezonun Açılışı Bize Aitti
Evet, aynen de öyle oldu. Ölü sezon süreci başlarken ve herkes daha yeni yeni hesap kitap yapmak için ellerine kalem kağıt alırken, ekibimiz Houston Rockets bir şeylere çoktan başlamış ve saman altından su yürütmek misali işlemleri gizlice hızlandırmıştı. İlk olarak gerçekleşen takasta Juwan Howard'ın gidişi ve Mike James'in gelişi belli olmuştu. Yaşı ilerleyen ve paslanmaya kapı dayayan Juwan Howard'ı yollamamız bir kenara, eski de bir Roket olan ve son iki yıldır inanılmaz gelişme gösteren Mike James'i ve bir o kadar da tecrübesini takıma kazandırmış olduk. Mikey de geldiği gün heyecanını saklayamadı ve elinden gelse basketbol kariyerini de burada bitirmek istediğini söyledi. O süreçte takasta değişiklik olabileceği söylenirken; bir de bizim açımızdan bir ekleme daha olmuş ve Wolves'un forveti genç Justin Reed de takıma katılmıştı. İşte her şey o günden sonra başlamış ve iyi hamlelerin sinyali epey bir erken verilmişti.
Gerçi Justin Reed, her ne alametse geldiği gün itibariyle problem olmaya başlamış, hatta en son marijuana bulundurmaktan tutuklanmıştı. Serbest kalıp kalmayacağına dair birçok soru işareti ile akılları doldurmaya devam eden Reed, yine de şüphesiz bench koltuklarını süsleyecek gibi. Her şeye rağmen biliyoruz ki, ışıklar hala arkamızda; e o zaman sinyallerin parıltısı doğrultusunda yazıya devam edelim.
Draft Bize Gerçek Bir Yeteneği Hediye Etti
Bahsettiğimiz kişi tabiki de Aaron Brooks. Genç, atlet, jump-shot ustası, çabuk el ve ayağa sahip, geleceğin lider vasıflı oyuncularından birisi. Draft gecesi herkes yeteneğe göre oyuncu alınacağını biliyor ancak bunun dört numara olacağına büyük ihtimal veriyordu. Bekleyiş hız ile sürerken, Rockets sürpriz olarak karşılanabilecek bir seçim ile Aaron Brooks'u seçti. Tabi bu takviyeyi, Brooks'un yaz ligi performansını gördükten sonra en iyi takviyelerden biri olarak onaylamayan yoktur heralde. İnanılmaz skorer kimliği, oyun hakimiyeti, takımını oynatabilmesi ve diğer vasıfları ile yaz liginin en iyi üçüncü oyuncusu seçilmiş, çaylaklar arasında ise "En Değerli Oyuncu" rütbesine layık görülmüştü. Adelman ve ekibi Brooks'u izlerken herhalde yaptıkları seçimin doğruluna bir kere daha seviniyorlardı. Tabi biz Roketler de öyle. Zaten Brooks ve başardıklarının ardından yaptığımız röportajda da kendisine güvenini görmüş ve inanılmaz bir heyecan duymuştuk. Soğukkanlılığı ile dikkat çeken Brooks, takımda da adaptasyon sorunu yaşamayacağa benziyor. Birçok guardın ekibimizde mevcut olması nedeniyle önümüzdeki dönemde süreleri her ne kadar az olur gibi bir düşünce oluşsa da, gelecekte bu takımda en fazla süre alan isimlerin başında gelecektir. Kısacası Tracy McGrady'nin 28, Yao Ming'in 27, Steve Francis'in 30 yaşına geldiği bu dönemlerin ardından en az bir beş yıl sonra lider sanırım belli olacak. İşte o lider de adı ile, başarıları ile, önceleri oynadığı o kısa sürelerin birikimi ile Aaron Brooks olarak göze çarpacaktır.
Draft'ten seçtiğimiz Carl Landry için de ayrı bir parantez açmak gerek sanırım. Kendisi genç, ribaundçu, atlet bir dört numara oyuncusu olmakla birlikte takıma çoğu yönden katkısı dokunabilecek bir 3.alternatif. Kontrat konusu bir süre can sıkmış olsa da, takıma yapacağı katkı tartışılmaz gibi görünüyor. Seattle'dan aldığımız draft hakkı ile şuanda kadromuzda bulunan Landry, Scola-Hayes ikilisinin arkasında mücadeleci ruhu ile iyi işler çıkaracaktır. Ki tek temennimiz, her bahsettiğimizin düz yolda gitmesi ve en iyi şekilde gerçekleşmesi. Draft demişken bir de 54. sıradan seçtiğimiz, ilginç saç stili ile tanınan şutör oyuncu Brad Newley'yi kapı dışarı ettik ve de kadrodaki bolluğu en azından bu şekilde azaltmaya çalıştık.
MVP'nin Gelişi&Yunan T-Mac'in Gidişi
Hatırlıyoruz ki, geçen sezon başlamadan evvel yine ölü sezon sürecinde kadromuza Vassilis Spanoulis'i kattığımızda büyük heyecan duymuştuk ve fazlası ile sevinmiştik. Özellikle oyuncunun dünya şampiyonası içerisinde sergilediği performans bizlere büyük ümit vermişti adeta. Ancak zaman geçti ve hazırlık dönemi, normal sezon derken Spanoulis benchten kalkamaz oldu. Oynadığı süreler, maçın koptuğu zamanlar olarak akılda kaldı. Van Gundy ile anlaşamadılar ve şutunu gösterememesi kendisi için bir ölüm fermanı olmuştu zaten. İstenilen penetreleri ve pasörlüğüydü ancak o bunu verememişti. Rockets'ın aradığı oyun kurucunun özelliklerini yansıtamamıştı.
Sezon bitti ve aydınlatıcı hamlelerden biri daha gerçekleşti. Spurs'e Vassilis Spanoulis'i göndermemize, gelecekteki draft hakkımızı ve bir miktar para vermemize üzülmeye kalmadan karşılığında alacaklarımıza bakınca heyecan yine son safhaya ulaştı. Gelen isimlerden birisi öyle biriydi ki, kelimeler kendisini anlatmak için kifayetsiz kalabilir. Daha önce MVP olmuş ve gelmesinin ardından yine FIBA Amerika Şampiyonası içerisinde bir MVP ödülü daha almış hatta Avrupa'nın en iyi dört numarası olarak kabul edilen Luis Scola idi bu isim. Hem sisteme yatkınlığı hem de ribaund, skor ve asist konusunda meziyetleri bu takımın dört numara ihtiyacına merhem olacaktı ve de bu kesindi.Rudy T, oyuncunun şampiyona performansını överken, Rockets için mükemmel bir seçim olduğunu söylüyordu. Aynı zamanda süperstar LeBron James de, Scola için ne ararsanız var şeklinde bir övgü cümlesi kurmuş ve de heyecanımızı kat kat arttırmıştı. Artık bekliyoruz ki Scola Rockets'ımızda neler yapacak, nasıl performanslar sergileyecek, ancak eminiz ki, bir Vassilis faciası daha yaşamayacağız.
Bu arada takasta gelen diğer ismi söylemesem ayıp olurdu. Jackie Butler'dan bahsetmekteyim. Pivot özellikleri ile takıma yarar sağlayabilecek, Yao için diğer bir alternatif olacak isimdi kendisi. Daha önce Spurs, Knicks gibi takımlarda forma giymiş Butler, çok iyi de bir ribaundçu ve genç bir isim.
Bonzi&Chuck&Deke Roket Olarak Kaldılar
Bonzi Wells ile başlarsam, kendisi de bizzat Vassilis gibi bir hayal kırıklığı olarak nitelendirilebilir ancak bu yıl özellikle de Rick Adelman'ın yani eski koçunun Rockets'ın başına geçmesi ile iyi şeyler olacağı kesin gibi görünmekte. Kalıp kalmayacağı off-season süreci boyunca bildiğimiz gibi yılan hikayesine dönmüştü Ancak o T-Mac ve Adelman'ın açıklamalarının ardından özellikle güveni tekrar yerine gelmiş bir şekilde kalacağını açıkladı ve içimizi rahatlattı. Chuck Hayes geçen yıl ve de ondan önceki yıl yaptığı işlerle yeterince kendini kanıtlamış birisi ve de en başta bir genç olarak kadroda kalması iyi olmuş kişilerden biri oldu. Gerek hustle bir isim olması, gerekse de genç yaşına rağmen üzerinde bulunan yükü zorlamadan taşıyabilmesi onu vazgeçilmezler arasına sokmuştu ve zaten bu doğrultuda takımda kaldı. Tabi bir de Deke amcamız var. Onun kalması da Bonzi Wells olayı gibi ipe sarmıştı ancak uzunca bir süre ve Boston dedikodularının ardından Mutombo bizzat ekibimiz Houston Rockets'ta kalacağını ve bir yıl daha basketbola devam edeceğini açıkladı. Elbette biliyoruz ki, kendisi 45 yaşına da gelse, bize yapacağı katkı, gençlere kazandıracağı tecrübe, abiliği, Yao'ya back-up olması nedeniyle daima mühim olacaktır.
"Franchise" Yuvaya Döndü
Daryl Morey ve Rick Adelman adeta iyilik meleği gibi hamleleri yapmaya devam ederken, en önemlisi de belki de buydu birçok kişinin gözünde. Bu takımı Hakeem'den devralan ve uzun süre şehrin en sevdiği isim ve yıldız olan Steve Francis, ayrıldıktan sonra tekrar Houston'a döndü. Vancouver'ın 99'da yaptığı hata Rockets'a bir starı beraberinde getirmişti. Bu Francis ben de dahil olmak üzere belki de çoğu kişiye Houston Rockets'ı sevdiren adamdır. Francis, Mobley dönemlerinden bugüne gelen Rockets'ta, T-Mac ve Yao ikilisi şuanda takımı götürmekte ve de sırtlamaktayken uzun bir süre sonra tekrar Franchise'ın kadroya dahil olması çok şey katacaktır. Orlando Magic ve New York Knicks günlerinden arınmasını beklediğimiz Steve Francis, yıldızlaştığı şehre, evine döndüğünde eskisi gibi olmasa da, eskiyi çok çok mumla aratmayacak performanslar sergileyecektir. Takımın oyun kurucu pozisyonunda beş başlamasına kesin gözü ile bakılan Francis de bizzat takıma gelmesinde Yao ve T-Mac'in etkili olduğunu söylemiş ve de burada olmaktan dolayı mutlu olduğunu dile getirmişti. Özellikle Rafer Alston'ın takas dedikoduları - ki olmasa bile kavga, alkol vb. sorunları- Francis'in beş başlama olasılığını arttırmaktadır. Özellikle şuanda takımda oluşunun baş nedenlerinden biri ise T-Mac ve Yao'yu oynatmak olacaktır. Ki bizim tanıdığımız Franchise hem oynatır hem oynarsa ne ala...
Ya Şimdi?
İşte asıl şimdi ve buradan sonrası çok mühim. Bu kadar takviye yapılmış bir kadro ve bu kadar değişmiş bir yönetim ekibi takımı nasıl etkileyecek merak konusu olmakta. Ancak tabiki hepimizin beslediği ümitler doğrultusunda gayet iyi bir yolda görünmekteyiz. Rick Adelman'ın sistemi şuanda kadroda mevcut olan oyunculara daha yakın bir sistem olmakla birlikte, maçı daha akıcı ve daha serbest de kılabilecek ve de oyunculara o rahatlığı verecektir. Rotasyona şöyle bir göz atarsak, pivot pozisyonunu Yao beş başlamak üzere, Deke ve Butler götürürken, 4 numarayı da beş başlaması beklenen Scola, Hayes ve Landry domine edecektir. 3 numara pozisyonunda Battier, Wells, Novak gibi isimlere güvenilirken; 2 numara içinse T-Mac, Head ikilisinin işi pek de zor görünmemekte. Oyun kurucu pozisyonumuz ise çok çeşitli olmakla beraber, Francis, Mikey, Alston ve Brooks gibi isimlerden oluşmakta.Yao-Scola-Battier-Tracy-Francis beşine yüzde doksan ihtimal de verilirken; oyun içerisinde T-Mac'in üçe, Francis'in ikiye kaydırılması da normal karşılanabilir. Özellikle T-Mac ve Yao kenardayken, Mike James 3. skor opsiyonu görevi üstlenip, benchten gelerek önemli sayı katkısı yapabilir. Scola'ya güvenim sonsuz ki, en başta güvenmemiz gereken ve de en kısır kaldığımız mevkinin adamı olması da bunda başrol oynuyor. Denilecek fazla birşey yok. Roketler sloganı "It's time..." olarak belirlediler zaten. Biz bu slogan doğrultusunda aydınlığa bakmakta ve geleceğe ışık tutan bu hamleleri bir an evvel sahada görmeye hazırız. Bu yıl tepilmeyecek bir fırsat var elimizde. Gerçekten tepilmesi mümkün olmayan bir fırsat olması ile beraber, bu yıllarda son iddialı dönemlerimiz de olabilir. İşte bu nedenle inanmalı ve başarmalıyız. Zamanı geldiyse buna uygun davranmalıyız.
Biliyoruz ki, gün bugündür...
Eralp Demirkul